Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Tümevarım, belli gözlemlere dayanılarak elde edilen bulgulardan genellemelere ulaşmaktadır. A türünde nesnelere bakarak, A nesnesinin B özelliğine sahip olduğunu, bir başka A’nın da yine B özelliğine, başka bir A’nın da yine B özelliğine sahip olduğunu gözlemlememden, ‘’ Bütün A’ların B olduğu’’ genellemesine ulaşırım. Örneğin, bir sepetteki elmaların hepsine bakıp yeşil olduklarını gözlemleyen birisi ‘’ Sepetteki bütün elmalar yeşildir’’ genellemesine ulaşır. Böyle bir akıl yürütmeye tam tümevarımsal akıl yürütme diyoruz. Bu genelleme sınırlı sayıda nesneleri kapsamaktadır ve genelleme yaptığımız nesnelerin hepsini teker teker gözlemleyerek böyle bir sonuca ulaştık.
Ancak, her zaman genelleme yapacağımız nesnelerin tümünü gözlemlememiz mümkün değildir. Örneğin, bütün gözlemlerimiz kargaların siyah olduğunu söylüyor. Bu durumda ‘’ Bütün kargalar siyahtır ‘’ genellemesine ulaşırız. Ama burada yeryüzündeki bütün kargaları gözlemleyerek bir sonuca ulaşmadık. Bu nedenle söz konusu tümevarım eksik tümevarımdır. Bilim insan ve doğaya ilişkin birtakım gerçeklikleri yakalamaya çalışırken büyük çoğunlukla eksik tümevarım kullanır. Bir başka deyişle, bilim sınırlı sayıdaki gözlemlere dayanarak, gözlemlenmemiş olanları da içine alan genellemelerde bulunur. Peki ama, burada bir sorun yok mu? Gözlemlediğimiz sınırlı sayıda nesne veya olaya dayanarak aynı türdeki nesne veya olaylara ilişkin genelleme sonucu elde edilen bir bilgi, ne oranda güvenilirdir?
Bilim adamı genelleme yaparken aynı tür nesnelerin veya olayların her yerde aynı benzerlikler gösterdiğine inanır. Bir başka deyişle, tümevarımı doğruluğuna olan güven, ‘’ doğanın yasaca birliği ‘’ ilkesine dayanmaktadır. Peki ama bir doğa yasasının gelecekte de aynı şekilde devam edeceğini nereden çıkarıyoruz? Sınırlı sayıdaki gözlemlere dayanarak bir doğa yasasının doğruluğunu olası da olsa bilebiliriz. Ancak, aynı gözlemler bu yasanın gelecekte de aynı şekilde devam edeceğine kanıt olabilir mi? Demek ki, tümevarım konusunda mantıksal olarak kanıtlanması zor bir sorun var. Bu nedenle bazı felsefeciler, örneğin David Hume, tümevarımın doğrulanabilirliği konusunda kuşkuludurlar. Popper ise aslında bilimsel bilginin tümevarımsal yolla ilerlemediğini savunmaya çalışır.
Görüldüğü gibi, tümevarım konusunda iki temel sorun bulunmaktadır: Birincisi, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, sınırlı sayıda gözlem ve deneye dayanarak sınırsız sayıda varlık hakkında bir genelleme yapmaktır. Tümevarımsal akıl yürütmede bilgimizi deneyimlediklerimizden elde ettiğimiz kanıtlarla, deneyimlememiş olduğumuz bir alanı kapsayacak şekilde genişletiyoruz. Peki, deneyimlemediğimiz durumların da deneyimlediklerimiz gibi olacağını nereden biliyoruz? Geçmişteki büyün deneyimler her gün Güneş’in doğduğunu göstermiştir: Bu nedenle yarında Güneş’in doğacağına ilişkin güçlü bir kanıtımız vardır. Ancak, yarın Güneş’in doğmaması mantıksal ve fiziksel olarak mümkündür. Örneğin, Güneş sisteminin dışında rotasından çıkan bir gezegen Dünya’ya çarpmak suretiyle Dünya’nın yörüngesini tamamen değiştirebilir. Böyle bir şeyin olabilmesi hem mantıksal hem de fiziksel olarak mümkündür. Bu durumun gerçekleşmesi bir doğa yasasının ihlali anlamına gelmez. Benzer şekilde, şimdiye kadar gözlenen bütün kargaların siyah olması, Dünya’nın bilinmeyen bir yerinde bazı kargaların beyaz olamayacağını, mantıksal ve fiziksel olarak gerektirmez. Eğer bazı çevre koşulları nedeniyle bazı kargalar beyaza dönüşmüşse böyle bir durum bir doğa yasasının ihlali değil, genellemenin doğru olmadığını gösterir.
Tümervarım konusundaki ikinci sorun ise şudur: Bilim adamı açıklama ve ön-deyi yaparken genel ‘’ doğa yasalarını ‘’ kullanır. Elimdeki kalemi bırakırsam yere düşeceğini biliyorum. Çünkü yerçekimi yasası böyle diyor. Peki, bu yerçekimi yasasının gelecekte de aynı şekilde devam edeceğini nereden biliyorum? Olası yanıt şudur: ‘’ Geçmişte yerçekimi yasası hep aynı şekilde işlemiştir. Bu yasayı ihlal eden hiçbir olaya da rastlanmamıştır. Bundan daha iyi bir kanıt olabilir mi?’’ Ancak, böyle bir yanıt yukarıda ifade ettiğimiz birinci soruya verilebilecek bir yanıttır. Yani, yerçekimi yasasının neden doğru olduğuna ilişkin soruya verilecek yanıt.
Burada sorulan soru yerçekimi yasasının doğruluğu değil, bundan da öte, yerçekimi yasasının gelecekte de devam edip etmeyeceği ile ilgilidir. Bir başka ifadeyle, burada sorduğumuz soru şöyle bir soru değildir: ‘’ Geçmişteki düzenliliğin ( birliğin) gelecekte de devam edeceğini nereden biliyorsun?’’ Böyle bir soruyu: ‘’ Belki kesin olarak bilmiyoruz ama birçok kanıtımız var.’’ diye yanıtlayabiliriz. Fakat bizim bu ikinci durumda sorduğumuz soru çok daha radikal bir sorudur: ‘’ Geçmiş düzenliliğin, gelecekte benzer şekilde devam etmesine kanıt olduğunu nereden biliyoruz?’’ Bu soruya , ‘’ Geçmişte böyle oldu gelecekte de böyle olacaktır’’ diye yanıt vermek, sorunun özünü görmemek demektir. Geçmişte olan bütün düşme olayları sadece yerçekimi yasasının doğruluğuna kanıt olabilir. Yerçekimi yasasının gelecekte de aynı kalacağına, değişmeyeceğine dair bir kanıt oluşturmazlar. Özetle belirtmek gerekirse, birinci soru bildiğimiz yasaların doğru olup olmadığıyla ilgiliyken, ikinci soru bugün dünyada mevcut olan yasaların bambaşka bir şekle dönüşüp dönüşemeyeceğiyle ilgilidir.
Yorum Yaz