e
sv

Karl Popper ve Yanlışlamacılık

1251 okunma — 28 Ocak 2021 22:48
Karl Popper ve Yanlislamacilik

Karl Popper ve Yanlışlamacılık

Popper ( 1902-1994), bilimsel bilginin elde edilmesinin aslında tümevarıma dayanmadığını savunmuştur. Ona göre bilim, tümavarım yoluyla bir kuramı doğrulamaya veya kanıtlamaya çalışmaz. Aksine, herhangi bir şekilde ortaya atılmış bir kuramı yanlışlamaya çalışır. Demek ki Popper, bilimde doğrulama yerine yanlışlamayı koymayı önermektedir. Bir bilim adamı önce bir varsayım veya kuram ortaya atar, sonra bu kuramların ön-deyilerini yanlışlamaya çalışır. Eğer kuram bazı testler sonucu yanlışlanırsa, bilim adamı bu kuramı terk edip yeni bir kuram aramaya başlar. Eğer testler kurama uyarsa, bilim adamı kuramı savunmaya devam eder. Yinelemek gerekirse, Popper’a göre bilim tümevarım yoluyla kuramlar kurmaya çalışmaz, aksine kurulan kuramları yanlışlamaya çalışır. Ona göre, tümevarımın yukarıda açıkladığımız epistemik nedenlerinden dolayı, bilimsel bilgiyi tümevarıma dayandırmak ona metafiziksel unsurlar katmaktadır.

Popper’ın bilimsel yanlışlamacılık yöntemini benimsemesi iki felsefi nedene dayanır. Birincisi, yukarıda söz ettiğimiz gibi tümevarımdaki epistemik problemden kaynaklanmaktadır. Biz ‘’ Bütün kuğular beyazdır ‘’ derken aslında yeryüzündeki gelmiş geçmiş bütün kuğuları veya bütün suları gözleyerek böyle bir yargı vermiyoruz. Onun için tümevarımda her zaman gözlenmemişleri de kapsayan bir yargı vardır. Onun için bilimsel bilgileri tümevarımsal yolla doğrulamada her zaman bir kuşku durumu vardır. İkincisi ise yine bu doğrulama kavramı ile ilgilidir. Popper, 1919 yılınd akafasında şöyle bir sorunun takıldığını söyler: ‘’ Bir kuram nasıl olmalı ki bilimsel sayılsın? Ya da, bilim ile sözde-bilimi, örneğin astronomi ile astrolojiyi, birbirinden ayıran ölçü nedir?

Popper, bu soruyu düşünmesinin nedenini ise şöyle açıklar. O tarihlerde özellikle sosyal bilimler alanında bilimsel kuram olarak kabul edilen bir sürü görüş mevcuttu. Marks’ın tarihi maddeciliği, Freud’un psiko-analizi ve Adler’in aşağılık kompleksini temele alan bireysel psikolojisi, Popper’a göre bu kuramlara bir kez inanınca onların doğruluklarını ispatlayan yüzlerce kanıt bulmak kolaydı. Ama,  her zaman bir karşı kanıt gösterilse bu kuramlar kendilerini bu karşı kanıtlardan koruyorlardı. Popper bu kuramlarla ( teorilerle ) ilgili şöyle der:

‘’Dikkatimden kaçmayan en belirgin özellik de, teorileri ‘’ doğrulayan ‘’ gözlemlerin bi türlü bitmek tükenmez bilmeyen çokluğuydu. Teorilerin destekleyicilerinin de üzerinde en çok durdukları noktaydı bu. Bir Marksist hangi gazeteyi açsa, tarihi maddeciliği doğrulayan bir sürü kanıt gösterebilirdi. Yalnız haberlerde değil, haberleri veiş biçiminde de ( çünkü gazetelerin sınıfsal eğilimi söz konusudur) bu olanak vardı. Hatta gazetenin yazmadıklarında da böyle kanıtlar bulunuyordu. Freud’cu analistler de klinik gözlemlerinde teorilerini sürekli doğrulayan kanıtlar bulduklarını söylüyorlar. Adler’e gelince, kişisel yaşantım durumu açıklamaya yeter: 1919’da teorisine pek uymyan bir olayı iletmiştim ona. Oysa, o olayı teorisiyle açıklamada en küçük bir güçlük görmedi, olayın kahramanı çocuğu görmeden ‘’ aşağılık duygusu ‘’ deyip işin içinden çıktı. Bundan nasıl emin olabileceğini sorduğumda, ‘’ Çünkü’’ dedi, ‘’ böyle bin tane deneyimim var.’’ Kendimi tutamayarak, ‘’ Bu olayla deneyimimiz bin bir oldu öyleyse, ‘ dedim.’’

Karl Popper

Popper, bu kuramların bir bilimsel bilgide olması gereken bir özellik olan ‘’ test edilebilirlik ‘’ özelliğine sahip olmadıklarını ya da bir şekilde kendilerini test edilebilirlikten koruduklarını söyler. Ama, buna karşın, Einstein’in genel rölativite (görelilik) teorisi çok daha karmaşık olmasına ve günlük yaşamda gözlemsel kanıta dayanmamasına karşın test edilebilir özelliğine sahiptir. Nitekim Einstein genel rölativite teorisini 1916 yılında geliştirdikten sonra kuram 1919 yılında Güney Amerika’da gözlenen Güneş tutulmasıyla test edilmiş, yapılan ölçümler kuramı söyledikleriyle örtüşmüştür.

Önerilen Konu:   Felsefeye Göre Akıl Nedir? Felsefede Akıl Kavramı

Popper’a göre bilim ile sözde-bilimi ayıran bir ölçüt olacaksa bu doğrulanabilirlik ölçütünde değil, yanlışlanabilirlik ölçütünde aranmalıdır. Bilimsel kuramlar test edilebilir olma özelliği taşımalıdır ve bu test edilme ise ancak yanlışlama yoluyla olabilir. Ancak, burada şunu belirmekte yarar ki, Popper’ın yanlışlamacı görüşü bilimsel bilgi için çok çekici gözükse de gerçekte tümevarım sorununu çözdüğü kuşkuludur. Çünkü Popper’ın yanlışlamacı görüşü, sadece olumsuz bilimsel bilgiyi şaçıklıyor. Buna göre bir tek aksi bulgu bir bilimsel kuramın yanlış olduğunu kanıtlamaya yeter. Ama, Popperci görüş bilimsel bilginin ne zaman doğru olacağına ilişkin bir şey söylemez. Eğer bilimsel aktivite kuramları yanlışlamaktan ibaret olacaksa, hangi kuramlara ne oranda inanacağımızı nereden bileceğiz? Bu durumda Popper’ın önerdiği şudur: Eğer kuram birçok ciddi testten başarıyla geçmiş kuramlara itibar etmek, güvenmek, bir tür tümevarım gerektirmez mi? Popper’ın bu soruya verdiği yanıt eleştirmenleri tarafından pek tatmin edici bulunmamıştır. Ayrıca, Popper’ın bilimsel kuramların nasıl kurulduğuna veya ortaya atıldığına ilişkin açıklayamadığı birçok sorun bulunmaktadır. Örneğin, tümevarıma başvurmadan bir bilimsel kuram ortaya atmak mümkün müdür? Popper’a göre bir kuramın kurulmasına sezgi gibi çok farklı öznel faktörler neden olabilir.

  • Site İçi Yorumlar

En az 10 karakter gerekli