Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Bazı insanlar diyetlerinde diğer hayvanların organlarına ( karaciğer, böbrek, yürek, akciğer gibi ) epey yer verir ve sindirebilmek için mideleri çok çalışmak zorunda kalır. ( Bir İskoç yemeği olan ‘’ haggis ‘’ koyunun midesidir, organ etleri ve yulafla doldurulmuştur. Ülkemizde çok sevilerek yenen işkembe de geviş getiren hayvanın midesidir.) Bununla birlikte kendi midemiz her yemekten sonra salgılanan yakıcı asit banyosundan etkilenmez.
Kahvaltıda aldığımız ilk ısırıktan, akşamki son atıştırmalığımıza kadar, mide yaklaşık 1,4 litre sindirime yardımcı ‘’ sıvı ‘’ üretir. Bu sıvının ana maddesi, son derece aşındırıcı hidroklorik asittir. Bir kap mide asidi içine bir parça çinko atılsa, asit bu metali yavaş yavaş eritecektir. ( Hasta olup kusmuşsanız şaşırtıcı gelmeyecektir. Boğazınızda hissettiğiniz o yanma, midenizden gelen asittir. )
Mide sıvısının sadece % 0,5’i hidroklorik asittir ama bu miktar, akşam yemeğini eritmek için yeter de artar bile.
Sindirim sıvısının kalanı su, sodyum klorür ( tuz), potasyum klorür ve biraz kalsiyum karışımından oluşur. Karışım, pepsin adı verilen ve proteinleri parçalayan mide enzimlerini aktive eder. Pepsinler aynı zamanda canlı hücrelere karşı bir tehdit oluşturur.
Herhangi bir yiyecekten bir ısırık alıp çiğneyerek yuttuğunuzda, kimyasal reaksiyon zinciri hemen başlar. Mide, hidrojen ve klor atomlarından hidroklorik asit üretebilmesi için, mide çeperindeki hücreleri uyaran gastrin adlı hormonu salgılar. Midedeki yiyecekler, örneğin yediğimiz salata veya sandviç parçaları, mide asidi içinde parçalanmaya başlar.
Bu esnada, midedeki diğer hücreler pepsinojen adı verilen bir madde üretmeye başlar. Hidroklorik asidin yardımıyla, pepsinojene su karışarak protein yiyen pepsin ortaya çıkar. Aminoasitler arasındaki bağları ayıran pepsindir.
Mide içi o kadar yakıcıdır ki bize zarar verebilecek birçok mikroorganizmayı öldürür veya bloke eder.
Şansa bakın ki midenin kendi sindirim silahlarına karşı yine kendi içinde ürettiği bir silah deposu mevcuttur.
Midenin kendisini koruma yollarından biri, mide çeperinde yer alan epitelyum hücrelerini devamlı yenilemesidir. Durmaksızın süren asit banyosunda, dakikada bir 500.000 epitel hücre üretilir ve yerlerine yenisi konur. Dolayısıyla altındaki mide dokusu bu asidik ortamın vereceği zarardan korunmuş olur.
Sonra vücudun üretmeye bayıldığı o çok yönlü koruyucu salgı vardır: mukus ( örneğin burnumuz aktığında dışarı çıkan sıvı). Mukus epitelyum hücreler tarafından yapılır ve mide duvarına kalın, yapış yapış bir bariyer olarak yayılır. Mide çeperi üzerinde bu yapışkan sıvıdan o kadar çok bulunur ki, boş midenin neredeyse % 40’ı mukustur. Mide çeperi aynı zamanda kendi antiasidini üretir. Bu alkalin maddeye bikarbonat adı verilir. Son olarak midenin, özel pH sensör molekülleri kullanarak asidik ortamdan alkali ortama geçebildiği görülmektedir.
Yorum Yaz