Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Selamlaşmak Nedir ? Selamlaşmanın Tarihi Hakkında Bilgiler
Selamlaşmak, karşılaşan insanların birbirlerinin kimliklerini ve niyetlerini anlamalarının en kısa yolu olarak büyük önem taşımıştır. Bu nedenle dinsel ve ahlaki kalıplar içine girmiş, toplumsal konumun bir ifadesi haline de gelmiştir. Selamlaşmanın karşılaşırken iyi niyet, ayrılırken ilahi esenlik dileyen sözler içermesi, eski zamanlarda maddi ( düşmanlık, soygun), manevi ( ruhlar, cinler) gündelik tehlikeli ve bilinmezliklerin çokluğuyla açıklanabilir. Zamanla resmi, askeri, dinsel biçimleri ayrışmıştır. Selam, kimliğini en kısa yolda ortaya koyma biçimi olarak İslam kültüründe dinsel bir konu olmuştur. Müminlerin birbirlerine selam vermeleri gerektiği gibi, selamın götürülüp getirilmesi de insanın üstüne borçtur. Ebussuud Efendi ‘’ aşk olsun’’, ‘’ya hü’’ diye selamlaşmayı ehl-i İslam muamelesi kabul etmeyip, haklarında hüküm için de ‘’ ne lazım geldiğin ahirette göre, ‘’ diyerek böyle selamlaşmaları Allah’a havale eder ve bu selamlaşma, İslamca tayin olunan usülün beğenilmemesi sonucunda gösterilen bir tavir ise bunun küfür olduğu kararını verir.
Kime selam verilemeyeceği de ilmihallere konu olmuştur. Örneğin, klasik kaynaklara göre ibadetle meşgul olanlara, satranç türünden oyunlar ve kumarlar oynayanlara, içenlere ve şarkı söyleyenlere, aşikar günah işleyenlere, yabancı kız ve genç kadınlara, kadınlara bakanlara selam verilmez. Dört halde ise selam, yalnız bu hal süresince verilmez:’’ zevcesi ile meşgul olana, avret yeri açık olana, abdest bozmakta olana, yemek yemekte olana.’’
Selamı büyüğün küçüğe vermesi esastır. Böylece güçlü olan zayıfı gözetmiş olur. Şehirli köylüye, devedeki attakine, attaki eşektekine, eşekteki yayaya, yaya yürüyene, ayaktaki oturana, az çoğa, efendi hizmetçisine, baba oğluna selam verir denmiştir.
Selam sözcüğü İslam sözcüğüyle aynı kökten olup, selamet, birinden salim olma, teslimiyet anlamlarını içerir. Hıristiyanlıkta da selam ve selamet, ruhsal kurtuluş kavramları aynı kökten (salve ) gelir. Selamın sözel bölümü mesleklere, tanışıklık ve dostluk derecesine ve kuşakların yeni modalarına göre kalıplaşmıştır. Örneğin, ‘’ kendine iyi bak’’ ve ‘’ görüşürüz’’ kalıpları, eski kuşaklara ‘’ sana belediye baksın’’ veya ‘’ kaçan mı var, ne zaman istersen!’’ cevaplarını çağrıştıran, İngilizceden çeviri çok yeni kalıplardır. Eski kuşaklar ‘’ merhaba’’yı beğenmezlerken, günlük hayatta ‘’ üç vav(ve) ile selam almak’’ da aşırıydı: ‘’ ve aleykümüsselamu ve rahmetullahi ve berekatühü….’’
Selamlaşmanın gövde hareketleriyle ilgili yönü bütün toplumlarda belin bükülmesini, elin, başın ve de başlığın hareket ettirilmesini içerir.
Yorum Yaz