Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Şemsiye Nedir? Şemsiye’nin Tarihi ve Evrimi
Eski Mısır’da şemsiye, yelpazenin uzantısı olarak üst sınıfların statü simgelerinden biriydi. Çin’de şemsiye Budist simgelerden biri ve Çinli memurun onurudur. Şemsiye Eski Yunan ve Roma’ya geçtiğinde ( İngilizce şemsiye, ‘’ umbrella ‘’, Latince umbra yani gölge sözcüğünden gelir) kadın eşyası olarak benimsendi. Amfiteatrda erkeklerin kadın şemsiyeleri yüzünden gösterileri izleyememesi İmparator Domitianus’a şikayet olarak götürülmüş, fakat imparator kadınlar ve dolaylı olarak şemsiyeler lehine karar vermişti.
1332’de İbn Battuta İstanbulluları, asker, sivil, büyük küçük, bu şehrin insanları yaz kış başlarının üstünde koca şemsiyeler ( ma halat) taşırlar, diye anlatmaktadır. Venedik’in parlak çağında, Hindistan’da Timurlular döneminden itibaren, Madagaskar’da ve Aşanti yöneticilerince toplumsal statü simgesi olarak kullanılan şemsiye, John Marignolli ( 1350), Ruy Clavijo ( 1404), Barbosa ( 1516), John de Barros ( 1553) gibi Avrupalı seyyahlar tarafında tanımlanması gereken tuhaf bir nesne olarak görülmüştür.
16. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da şehirli sınıfın şemsiye taşıma adeti başlamış, Lale Devri’nden itibaren Osmanlı üst sınıfı tarafından da benimsenmiştir. 18. Yüzyıla kadar Avrupa’da erkekler şemsiye taşımaz ve ıslanırlardı. İngiltere’de Jonas Hanway’in ( 1712 – 1786) şemsiye taşıma inadı sonucu şemsiye erkeklerce de kullanılmaya başlandı. Hanway Rusya ve Uzakdoğu ticaretinden zengin olmuştu ve kendisini hayır işlerine adamıştı. 1750 yılında itibaren çok az sokağa çıkıyor, her çıkışında da şemsiyesini yanına alıyordu. Eski arkadaşlarınca kadıncı bulunuyor, sokak serserileri la atıyor, arabacılar yağmurlu günlerde çamur sıçratıyorlardı. 1786’da Hanway ölmeden önce İngiltere’de erkekler, centilmenlerin ‘’ Hanway’’ lakabını taktıkları şemsiyeyi kullanmaya başlamışlardı.
II. Abdülhamid döneminde kadın – erkek yağmurda siyah, güneşte değişik renklerde, sadakordan sapı fildişi, gümüş şemsiyeler kullanılması yaygınlaşmıştı. Kadınlar püsküllü, boncuklu şemsiyelerinin altına volan bağlıyorlardı ve erkeklerde şemsiyelerini döndürmeleri, elden ele geçirmeleri, açıp kapamaları, indirip kaldırmaları gibi hareketlerden oluşan şemsiye diliyle konuşuyorlardı. Şemsiyeler pusulayla haberleşmek için de elverişli bir aksesuardı. Araplar şemsiyeye ‘’ matariye ‘’, Farslar ‘’ baraniye ‘’ derken, Avrupa’da yağmura karşı ‘’ umbrella ‘’ güneşe karşı ‘’ parapluie ‘’ adıyla ayrışmıştır. Türkiye’de halk arasında kullanımı yağmurlu günlerle sınırlı olmakla birlikte adını Arapça güneş anlamında ‘’ şems ‘’ den almıştır.
Şemsiye, eldiven gibi belirli bir sınıfın kullanımında olmaktan çıkmış ve sonuçta kullanım alanı daralmış, fakat halka mal olarak yağmurlu günlere özgü hale gelmiştir. Telleri balina kemiği, bakır ve çelik telden yapılan, 1860’tan itibaren sapı ikiye katlanan, otomatik kapanan, çeşitli boy ve renklerde şemsiyeler, genişleyen şehirli nüfus için artık doğal ihtiyaçtır.
Yorum Yaz