Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Zaten bir üyeliğiniz mevcut mu ? Giriş yapın
Sitemize üye olarak beğendiğiniz içerikleri favorilerinize ekleyebilir, kendi ürettiğiniz ya da internet üzerinde beğendiğiniz içerikleri sitemizin ziyaretçilerine içerik gönder seçeneği ile sunabilirsiniz.
Üyelerimize Özel Tüm Opsiyonlardan Kayıt Olarak Faydalanabilirsiniz
Benjamin Franklin 1789’da ‘’ Bu dünyada hiçbir şey ölüm ve vergi kadar kesin değildir’’ demişti. Aslında vergilerden şikayet eden ilk insan sayılmazdı. Hükümetler, varoluşlarının başlangıcından beri türlü yöntemlerle para toplamaya çalışmışlardı. İncil’de anlatılana göre Yusuf ve Meryem, mülklerini vergi amacıyla kaydetmek için Beytüllahim’e gider; 1086’da Kral William, Domesday kayıtlarını kimleri vergilendirebileceğini bulmak amacıyla hazırlatır; MS 10’dan beri Çin vatandaşları gelir vergisi ödemek zorundadır.
Bugün bile vergiler, politikadaki en tartışmalı konulardan biridir. Başkan George H. W. Bush hala 1988’deki seçim vaadi, ‘’ Dudaklarımı okuyun: Yeni vergi yok ‘’ ile hatırlanır. Ne yazık ki, devletin mali durumu onu yalancı çıkarır ve birkaç vergi artışıyla geçen dört seneden sonra, seçmen bir sonraki seçimde onun aleyhine tercih yapar.
Tarihin başından beri insanlar, çabalayıp kazandıkları paraların ellerinden alınmasına haklı olarak karşı çıkmıştır. Üstelik eski vergi toplayıcıları bugünkünden daha acımasızdır. O zamanlar, köylüler ve işçiler vergilerini ödeyemezse, eşlerini veya kızlarını köle olarak satmak zorunda kalmıştır. Politikalara yön veremeden ( mesela oy kullanma hakkı olmadan) vergi vermek zorunda olmak pek çok şikayete ve sonunda 1215’de Magna Carta’nın imzalanmasına, Fransız Devrimi’ne Boston Çay Partisi ve Amerikan İç Savaşı’na sebep olur.
Yine de, tüm bu örneklerde alınan vergiler, bugün dünyadaki pek çok ülke vatandaşının vermek zorunda olduğunun yanında devede kulak gibi kalır. O zamanlar vergi, genelde yüzde 10’un altındadır ve her sene alınmaz; savaş zamanlarında toplanan geçici vergiler vardır. Bugün, hiç savaşa girmeyen İsviçre’de bile ortalama bir işçi, maaşının yüzde 30’unu vergi olarak verir.
Temelde, 20. Yüzyılın son yarısında refah devleti ve sosyal güvenlik sistemleri doğdu. Dünya etrafındaki ülkeler, sağlık, eğitim, işsizlik, yaşlılık sigortaları ve kamusal güvenlik harcamalarını ödeyeceklerini vaat ettiler. Eskisine göre daha fazla harcama yapmaları gerektiği için bu ekstra parayı temin etmek zorunda kaldılar. Vergiler çözüm oldu.
Sırf gelir vergisi ( kişinin maaşına bağlı olarak yapılan kesinti ) de değil. Hükümetler artık büyük bir vergi menüsünden seçim yapabilirler:
Pek çok ülkede hem hükümet hem de yerel yönetimler vergi toplama gücüne sahiptir. Yerel yönetimler daha çok emlak vergilerine, hükümet ise gelir vergisine güvenir.
O halde 20. Yüzyılın ortalarından beri, vergiler hem vatandaşları koruyan kurumlara ( ordu, polis, acil servisler, mahkemeler ve politikacılar) don sağlama, hem de serveti zenginler ve ihtiyacı olanlar arasında yeniden bölüştürme görevini üstlenir. Ayrıca genelde, ülke zenginleştikçe vatandaşlardan alınan vergi de artar.
Milletlerin Zenginliği’nde Adam Smith vergilendirme için dört kural belirler:
Vergiler arttıkça, insanlar ödemenin yollarını arar. 1970 ve 1980’lerde dünyanın pek çok hükümeti bu durumla karşılaştı. Bazı işçiler, yüzde 70 veya üstünde marjinal vergi oranı ( yani kazandıkları her ekstra dolar ve pound için ödedikleri vergi oranı) ödemek durumunda kaldı. Fazladan mesai yapmak yerine daha az çalışmaya, fazla gelirlerinden vergi vermek yerine emeklilik maaşına yatırmaya veya paralarını denizaşırı ülkelere taşımaya başladılar. Paranın dünyanın bir yerinden diğerine tek bir tuşa basarak aktarılabileceği bir çağda, paranın denizaşırı transferini engellemek oldukça güç hale geldi. Bu yüzden hükümetler vergilerini olabildiğince rekabetçi tutmak zorundadır.
Ne var ki, zaman içinde vergiler birbiri üstüne eklemlenmeye başladı ve her geçen yıl sistem daha karmaşık ve inatçı hale gedl. Genç William Pitt, 1798’de İngiltere’nin ilk gelir vergisini yürürlüğe soktuğunda, bunun sadece Napolyon Savaşları’nı karşılayabilmek için yapılan geçici bir uıygulama olduğunda diretmişti. Belki buna kendisi bile inanmıyordu!
Yorum Yaz